26 Ağustos 2010 Perşembe

Buyurun Cenaze Namazına



          Fenerbahçe için söyleniliyor olmasa ben de GS için "Ne olacak bu Galatasaray'ın hali" diyeceğim. Oralara geldik yani. Özellikle yöetimin  ne dediği, ne yaptığı hiç belli değil. Teknik Direktörün de ne yaptığından, ne işe yarayıp yaramadığından ne de arkada dönenlerden haberimiz var.

          Zaten Ramazan'da en çok oruç tutmayın diye yasak getiren klüp GS olmasına rağmen en çok bunu çiğneyen de Galatasaraylılar. Ve lakin namazda senkronu tutturamamışlar. Aynen takım düzeni gibi. Biri rükudayken biri ayakta, biri vecd içinde eğilirken bir diğeri kafayı çevirmiş buraya bakıyor...!
           Merhumu nasıl bilirdiniz ey Cemaat?...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Ölmek ne garip şey....


Evet, ne garip şey.
Canınızın bir parçası daha dün gözlerinizin içine bakıyor.
Ye yer sıkıntılı, yer yer gülümseyebiliyor.
Gülemiyor ama. Gülmek yoruyor insanı çünkü o durumda.

Sen ise konuşamıyorsun bile, belli belirsiz sesler çıkıyor ağzından.
Bir bıraksan kendini salya sümük ağlayacaksın.
O'nu o durumda görmek içini parçalıyor.
Sarılayım şöyle sımsıkı diyorsun içinden, sonra kıyamıyorsun, ya incinirse diye.

Kalamıyorsun yanında, çekip alıyor seni yalan hayatın keşmekeşi.
Biliyorsun bir gün bir haber gelecek, kafan öne eğilecek.
Daha da göremeyeceksin, son bir kez göremeyeceksin.
Son gördüğün can'sız bedeninin üzerindeki toprak olacak.

Evet haber geldi...
İç buruk, akıl karışık, göz yaşı mı? Yok ortalarda.
Yoldasın gene. Dışardakisin hep çünkü.
Otobüsler hem arkadaşın olmuş hem düşmanın.
Gene aynı yoldasın, amaaa bu sefer bambaşka bir sebepten.
Korkuyorsun artık, çember daralıyor.
Daha çok o sebepten gideceğinden korkuyorsun, dayanamayacaklardan korkuyorsun.


"Soğuk yüzüne geldin kuzuuuum..."
İlk şok, ilk sarsıntı. Uyandırılıyorsun.
Renksiz suratlar, iç çekişler, göz göze gelememeler, aşağı bakmalar.

Curcuna, gelen giden alıyor bir nebze seni o derinden,
Konuşulamıyor ama, yalandan bir iki soru o kadar.

Yola düşüyorsun. Toprağı görmeye, bir iki dua okumaya.
Son anında yanında bulunan akraba anlatıyor, acı çekmemiş, rahatlamış da gitmiş.
Bön suratında tebessüm olmadan seviniyorsun içinden.
Teselliyi, acılarının bitmesinde bulmaya çalışıyorsun.

Adımlar seni oraya yaklaştırdıkça yüreğin kıpırdanmaya başlıyor.
İçinden bir selam kabirler topluluğuna.
Ayakların altında kurumuş sarı otlar ve çıkan hışırtı.
Hep oraya götürüyor seni.

Evet geliyoruz sıfır noktasına, bir kızıllık bekliyor seni orada.
Çöküyorsun dizlerinin üstüne. eline bir parça kızıl toprak alıyorsun. Hep yaparım bunu oraya gittiğimde.
Dokunmak isterim çünkü. Anlasın isterim hislerimi.
Hayattayken gösteremediklerimi.

Bu bâğ-ı fânînin gülü,
Elbette fânîdir heman
Bâkî kalır mı bülbülü
Bâkî değilken gülistan.

Kuran sesi son kez sarsar seni.
Ama öyle bir sarsar ki vücudun dinlemez artık beynini.
Sarsıntılarla gelen göz yaşları ölümün soğuk gerçeğine karşı akar, akar, akar...
Durabildiğinde nispeten kendine gelmiş olursun.
Ölümün gerçeği, yaşarken sık sık hatırlanması gerekliliği.
O ayet beliriverir gene muğlak duyguların arasından.

"İnna lillahi ve inna ileyhi raciun."
“Biz, Allah’a aidiz. Zaten, ona döneceğiz.”
(Bakara, 2/156)

İnananlara, o gün geldiğinde mutlulukla gitmeyi nasip etsin Allah. Amin.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Bağlaç olan "DE" ayrı yazılırrr...

Asabiyetim bunu bitişik gördüğümde zıplayıverir.
     Biz daha bu gramer kurallarını yeni gördüğümüz zamanlarda yani daha çok küçükken, okumazken, yazmazken bile sanki daha fazla dikkat edilirdi bu kurala.
     "Amaaan, senin de işin gücün mü yok bunlara takılıyorsun" diyebilirsiniz. Evet belki rahatsızım ben. Biz öğrenirken bunun üzerinde çok durulmuştu.
     Burada mümkün olduğunca çok okumaya çalışıyorum, 10 kişiden 8'i yanlış kullanıyor. Hatta gençler sanki bunu bitişik yazılıyor biliyor! Okurken gözüme takılıyor, hızımı kesiyor. Belki fazla özel olacak ama lütfeeeeen ayıralım De'yi artık.
Saygılar, hürmetler...

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Adi Netçiler

                  Neden internetçiler uyuz uyuz çalışır, bağlayamazlar bir türlü, neden sıra sana gelivermez, kesin herkes bana kıllık yapmak için yarışıyor diye düşünmeye başladım. Taşındığım semtte kablolu yokmuş, ben de uydu nete taahhüt etmiştim 2 sene kullanacağımı, ben kullanırdım ama onların tesisat gitmemiş oraya, halbuki şehirin göbeği sayılır. Üstüne bir de 350 TLcik istediler ki hiddetimden ve kızaramadığımdan kara lahana gibi oldum .. . . . .

21 Temmuz 2010 Çarşamba

TAŞINDIM... ve dahası.

                Taşındım ve neredeyse herşeyi hallettim. Ailem sürpriz bir şekilde cümbür cemaat geldiler. 4 gündür beraberiz, gez-dolaş yapıyoruz. Yeni evim işe 15 dk. ( Bundan iyisi olamazdı herhalde!) Süper güzel huzurlu sevecen... 

               Sanırım yaşlandıkça daha da duygusallaşıyor insan.. Yanlız çocuk sesine dayanmanın gitgide zorlaştığını farkettim ve bu hiç hoş değil. Yoğun çalışıyor olmanın tabii ki etkisi var, yadsınamaz. Yorgun gelinen işten sonra gelinen evde çocuk vızıltısı da pek zor kardeşler. DAnnnn Daannnn diye vuruyor kafaya.

               Ama HUZUR... Huzur, başka birşey. Gün geliyor hayatın amacı oluveriyor. Yani "aman kimse dokunmasın bana, kavga gürültü olmasın, hele ses uzak dursun benden..." 

Kötü mü bu sizce?

              Yanlızlığı çok düşünüyor insan, tabi insan iletişmek ister neredeyse her zaman, bizim gibiler için yoğun delikanlılıktan sonra huzur daha ağır basıyor, zaman ilerledikçe de yanlızlık. Allah sonumuzu hayretsin...

15 Temmuz 2010 Perşembe

Güç Kimde Artııııık . .? (Kadınlar-Erkekler deneme bir-ki)




    Bizler hemcinslerimiz arasında her daim kavga ve rekabet halindeyiz.



Bayanlar güzel olan
belki de güzel olması gereken cinstir, o yüzden sürekli kendine bakım yapar, görünüşü hayatının
büyük önem noktasıdır. Rakipler hayatın her alanında birbirlerinden böyle sıyrılırlar.



    Erkekler ise çirkin yaratıklardır. Tabii ki aralarında güzellikleriyle (babyface, erkek güzeli..)
yarışmaları anlamsız olur, erkekler de güçleriyle yarışırlar. Güç kavramının içinde değişik elementler
bulunur. Para bunların en önemlileridir. Kariyer ve toplum içinde saygınlık da arkasından gelir.
Erkekler de hayatlarındaki kutsal amaca bu yollarla ulaşmaya çalışırlar.


"Only a man who knows what it is like to be defeated can reach down to the bottom of his soul and come up with the extra ounce of power it takes to win when the match is even."
Muhammad Ali    (Güzel söz, araya iliştiriveriyim)



    Buraya kadar sorun yok. Bundan sonra karışan kısımlar dünyamızın sonunu getirecek, tüm düzenleri
sarsabilecek kadar önemli bir değişim var. "Cinslerin karışımı". Bayanlar kabul edilebilir ki şu an
dünyada kariyer yapmak konusunda çıldırmış durumdalar. Saf erkek gücüne ulaşmak için sürekli denemeler
yapmaktalar.


Erkekler de günden güne metroseksüelliğe doğru kayıyorlar. Tarihin hiç bir diliminde heralde
bu kadar yüzüne-gözüne, saçına-başına, kıyafetlerine dikkat etmemişlerdir. İşin garip tarafı bunu bayan-
larınki gibi içgüdüsel değil tamamen rakiplerinden bir adım da olsa öne geçebilmek için, "score" için
yapmakta.


Sayın hanımlar bizler karşı cins olarak zaten çekeriz birbirimizi. Lütfen bırakın alanlarımızı bize,
yoksa oynayamıyoruz, yerimiz dar geliyor. Bu süreci kesmezsek eğer bir noktada sizin partner-eş-sevgili
bulmanız daha da zorlaşacak. Gay olma hızı büyüme trendinde. Aman Allah muhafaza, kulaklara küpe olsun...

9 Temmuz 2010 Cuma

?

Anaaaa, sınav Pazar değil Cumartesiymiiiiiş  :)

Alın size anlatım bozukluğu, buram buram bozulun...

"""Nooldu bana? Nerdeyim ben? Siz kimsiniz? Anneeeeeeee"""

Bu Blogda Ara